30.01.2012

ARICI EĞİTİMİ VE MAĞAZİN


2011 Yılının son arıcılar gezisinde yüz yüze tanıştığımız, Efraim Korkut, Mehmet Pullu ve Serdar Özhan. Zaten resmin başındaki arkadaşımız o gaflette bulunup bizi davet etti. Öbürleri bize de gelin diye çok ısrarcılar. Arıcı ve arılık ziyaretlerimiz sürüyor. Arıcılık ve magazin bu işin olmazsa olmazlarından.

Bu gün ise 29 Ocak 2012 ::))
Ziyaretçi yollarda...

Bu ısrarcıların en şanslısı olarak Efraim hoca favori gibi duruyor. Hazır izindeyim bir gidip kolaçan edeyim, ekibi götürürken yollarda kaybolup zaman harcamamak için ne sıkıntılara girmekteyim. Gerçi bu arıcı milletine yaranılmaz.::((

Otobüsten indim, Efraim hocam beni karşıladı. Evlerine geçtik, ev harika. Denize sıfır, balkondan olta bile atılır denize. Arkanız orman önünüz deniz, Allah herkese böyle yuva nasip etsin. Arıcılık eğitiminden çok arıcıların bilgisayar eğitimiyle uğraşıyorum, sanki ben biliyorum da.


Genede çok şükür, İnternet ve bilgisayar kullanımında kendimi yeterli görmesem de, öğrendiklerimiz bize yetiyor. En çokta bu lap toplara alışamadım, o yetmez gibi Windows 7 kurulumu vardı. Genede bir çok şeyini çözdük. Bu kadar arıcı eğitimi yeter, gün kısa.


Resmin solundaki Ramazan Korkut eski arıcıyım dedi, dedim doktorla arıcının eskisi olmaz. Devamlı arıcısınız, devamlı doktorsunuz dur, emekli olsanız bile. Efraim abiyle geçmişte yediği bazı kazıkları konuştuk, çok üzücü. Bir sene 200 teneke balımız oldu, birisine kaptırdık, durumumda iyi değildi dedi, o zamanlar ev barkta yok kirada oturuyordum dedi. Balı alıp dolandıran hala sağmış ve hala sürünüyormuş ve alacak hala duruyor. Efraim hoca nereden nereye gelmiş. Dürüstlük gibisi var mı?

Neyse bunlar sofra başında konuşulacak şeyler değil.


Bizim ekibin vekili olmak zor, herkese vekaleten yemek yemekten başıma bir iş gelecek. Zaten arkadaşlar olmadan boğazımızdan geçmiyor....


Efraim abi ise en kısa sürede arıcıları burada görmek istiyorum diyor.

29.01.2012

ANA ARI ÜRETİMİ LARVA TRANSFERİ






Ana arı üretimiyle alakalı 2011 yılı içerisinde çektiğim onlarca video vardı. Bir türlü bunları derleyemedim. Bahar gelmeden bunları bitirmem gerekiyor. Videoların ana arı üretimiyle alakalı her bölümü var, hepsini bir videoda toplamak görüntü kalitesini ve anlatılmak istenilenleri azaltmaması için bölümler halinde toplayıp, en son tüm videoları alt alta topladığımda güzel bir ana arı üretim videosu bütünü olacağını düşünüyorum. Tam istediğim gibi olmasa da bu konudaki en iyi videolardan birisidir diye düşünüyorum. Bu işi bir ekip yapmalı, ben videoları genelde tek başıma yapıyorum, izlemiş olduğunuz videonun bazı bölümlerinde Yusuf Şimşak var, kendisine teşekür ediyorum. Bu işi yeni yapacaklara bir şeyler vermeye çalıştım. Gene ilk defa larva alınacak peteği traşlayıp, larvaların ne kadar rahat alınabildiğini işledim. Sizde gerekli antremanları yaptıktan sonra, trasfer yapacagınız petegin gözenek bölümünü kesip atın, bunuda maket bıçagını karnar suda bekletik yaparsanız süper olur.

Larva tranferi yapılacak damızlık kovandan alınan yumurtalı çıtayı anasız kovana veriyorum. Anasız kovada ben hiç yavru bırakmam açık kapalı fark etmez. Zaten sonucu görüyorsunuz, yumurtalar çatladığında anasız arılar mecburen bu çatlayan larvalara süt salgılıyor ve larvalar süt içinde kalır. Transferde o kadar kolay olurki anlatamam, kuru aşılama yapmamıza rağmen arı sütü oranları gözüküyor videolarda. Bunlar kendi uyğuladığımız işin püf noktaları.

Bu sistemde yapılan larvaların yaşlı olma ihtimalide ortadan kalkar, her çatlayan yumurtaya, hemen işçiler arı sütü salgılıyor.Sanki tüm yumurtalar çatladıktan sonra, hepsi birden ana arı olacakmış muamelesini yoğun şekilde görmekteler.

Bu konu arıcılık bilgi merkezi forumumuzda işlenmeye devam edilecek. Takip etmek isteyenler alt linke başka videolarda ekleyeceğim.

Larva transferi ile ilgili daha geniş anlatım bir alttaki linktedir. Bu videoda oraya eklenecek.

24.01.2012

ARICILIK VE İKİ ANA ARILI KOVAN::))



23 Ocak 2012 günü ikinci invert şurupları verdik. Bu sene kolonilerimin bal durumları iyi olmadığı için bunu yapmam gerekiyordu. Şurada en fazla 1 ay sonrası artık bahar. Buraya kadar gelmiş kovanları söndürmek ancak açlıktan olur.

Son günlerin modası ise varroa. Kovan söndürenler bir bahane bulmalıydı, geçmişte bunları hep yaşadık, blokeden kovan söndürenler bahane bulamayıp en son, 30 km ilerideki radardan arılarımız söndü demişti.

Biz hala son bahardaki kış arılarının kıymetini bilemedik. yaşlı arılarla kışa ne kadar kalabalık girerseniz girin sonunuz hüsran olacaktır. Bakıyorum adam anlatıyor 10 çıta arım iki çıta kaldı, inanasınız gelmiyor ama bu kadar arı nereye gidiyor.

Geçmişte gene görmedik mi, kışa güçlü girin tavsiyeleri yapanlar, daha sonra arıları ruşetlere aktarıp, kışın gezginci arıcılığa başlamışlardı. Sonuç hep aynı, elimizdeki arılar son bahar gelmeden yavru kesiyor, ne yaparsanız yapın arı yumurta atmıyor, kışı bu arı nasıl çıkartacak.



Bu esnada varroayı küçümsemiyorum, ama varroa arıları hemen söndürmez.

Ben bildiğim doğrumla, başkaları kendi doğrularıyla yoluna devam edecek, yapacak bir şey yok. Sonuçlara bakacağız. Şu an %60 kovan kayıplarından bahsediliyor.

Bende bu sene geçmiş senelere oranla çok kayıp verdim, 3 senede 10 kovanım sönmemiştir, bu sene 11 kovanım söndü, büyük bölümü yağmadan. geçtiğimiz sene mevsim iyi değildi, bu iyi olmayan mevsim arıcılıkta her şeye yansır, bal az olur, arı nüfusunu iyi yapamaz, yağma artar ve bunlarda kışın ortaya çıkar.


Geçenlerde birisi rutubet mevzusu soruyordu, kovan üstü iyi izole edilmemişse rutubeti önleyemezsiniz. Bakın en üst çuvalı kaldırıyorum, altında bir gazete kağıdı var, tek sayfa değil, en az 10 kattır, altında kovanı sıkıştırdığım çuval var oda iki kat ve sanki yağmur gibi tanecikler. Bu kovanın altıda elek tellidir. Ben bu rutubetten şimdiye kadar zarar görmedim. Bizim bölgemizde hava eksilere çok zor düşer, ve arı salkımda çok uzun süre kalmaz. Bu rutubet doğuda olsa arı donar ve ölür. Ben genelde baharda bu rutubetli gazeteyi yenisiyle değiştiriyorum.havalar ısındığında gazete koymam. Bu rutubet birazda verdiğimiz şuruptan artmıştır.

Kovanlarında rutubet istemeyenler ise aşağıdaki linki okuyabilirler.

http://www.aribakani.com/forum/index.php?topic=524.msg2692#msg2692


Ormandaki arılarda polen geliyordu. Bir kaç tanesine baktık, yumurta filanda atmışlar.


Yeni doğmuş bir işçi arı, demek ki o kar kışta hala yavru olan kovanlarım varmış. Belkide doğalı bir kaç saat bile olmamıştır.


Biz şurup vermek için açtığımız kovanlara bambus arıları dalıyordu. Bir işçi arı peşine düştü kovalıyor. Bambus arının bacağında polen var onu resimleyeceğim ama işçi arı izin vermiyor.


Bu resim fena sayılmaz, tam istediğim gibi olmasa da poleni en azından görüyoruz. Bambuslarda polen topluyor bu havalarda. Bizim işçi hala takipte.


Şurubu hissedenler şurupluğa gelmeye başladılar. Haftaya bir posta daha şurup vereceğim. Sıcak bir gün bulur isem kovanları sıradan bir kontrol edip, balı olanla olmayanları listelesem işim daha azalır. Balı olanı es geçersin, balı olmayanlara şurup verdiğinizde, işlem çabuk bitiyor.


Marul işine girdik::))

Baktım serada oluyor bu işler. Bende kasalara marul ekip, arabaya taşıyorum, hazır camlı sera::))


24 Ocak 2012 günü ise ana arı kutularına şurup vermek için hacının bahçeye gittim. Hacı kayıp, şu an Konya'da. Ana arı kutularınız güçlü ve son baharda yavru faaliyeti varken bakımları yapılmış ise o kutular sönmüyor. Toplama yapılan, güçlü gibi gözüken ve yaşlı arılardan oluşan ana arı kutuları bahara çıkamıyor. Yaşlı arılardan oluşan kutu gözlerine şurup dayanmıyor, bir çoğuda açlıktan gidiyor. Normal şartlarda verilen şurupla, bir kovan bahara çok rahat çıkar, kutu çıkamıyor. Bunu da ben gene yaşlı arılara buluyorum, açlıktan sönenler de yavruda göremedim. Hadi bu kadar şurubu yok ediyorsun, karşılığında bir şeyde yapılmamış.


Bir kaçta kovan açtım, kapalı yavru var, yumurta var, larvada vardı. Hatta ana arı bazı gözlere üçer yumurta basmış. Yumurta gelince ne yapsın dimi::))


Ana arı çiftleştirme kutularının şuruplaması bitti. Son baharda bir kutu ana arı yedeklemişti. Havada müsaitti dedim acaba ne yaptılar. Son baharda zaten çıkışlara ana arı ızgarası takıyoruz, terk filan olmasın diye. Kutuda zaten yumurta atan ana arı yoksa ızgarada takılmaz. Izgara hazır ana arısı olan kutuya takılır. Yada bazı özel işlemler yapmanız gereken kutulara ana arı ızgarası takıyoruz.

Merakla açtım kutuyu, bu kutuda o kadar varroa varmış ki, kutu ana arı yedeklemek istiyor. Ana arıda çıkmıştı ben kontrol ettiğimde, düşündüm, bu arılar bunu zaten planlayarak yaptılar. Planları neydi, içerideki ana arıyı değiştirmek istiyorlar, değişimin gerçekleşmesi içinde yeni ana arı çiftleşip gelmeli ve yumurtaya başlamalı. Bu ana arının zaten varroalar sayesinde kanatları yok, uçamaz. Çıkışta kapalı dışarıya düşemez, dedim sonu ne olacak bırakmıştım. Bahara çıktık hala iki ana arı aynı çıtada dolaşmaya devam ediyor.


Karniol arılarında bu ana arı yedekleme var. Kolay kolay oğul vermiyorlar, beğenmedikleri ana arıyı değiştirmeye çalışıyorlar.Arılar sonuçta böcek, böcek plan yapar mı? yapıyor, hemde en az 1 ay ötesini düşünerek.


Varroa mağduru ana arı.Bir tarafta hazır ana arı. Bu haberin videosyu var. Gene bir işçi arının sırtında varroa vardı, video çekerken göremedim evde fark ettim. İşçi arılar ise hala yeni ana arının çiftleşip geleceğini mi düşünüyorlar bilemiyorum. Video kalitesi biraz düşük, makinem yanımda değildi, ayfonla çektim. Düzenlemek için aviye çevirdim ve en yüksek görünümleri seçmeme rağmen, istediğim gibi değil. Resimler fena değil. Burada başka bir detay yukarıda bahsettim, bu kutuda aslında varroa mağduru ama yaşıyor.








20.01.2012

ARICI VECDİ KÜÇÜK YILMAZ ABİMİ ZİYARET ETTİM

Erzincan'lı arıcı Vecdi abim, çoktan beri çıkın gelin diye davet edip duruyordu. Ben çıktım, bizim taş fırınlar, iç işlerini geçemediler::))

Yıllık izindeyim, 2 şubatta iş başı var.

Ne yapayım bende yanlız gittim.

Hava alanında beni Vecdi abim karşıladı. Hala etrafa bakınıyor başka gelen varmı diye, birbirimize çok şaka yaptığımız için olsa gerek.


Biraz Erzincan'da dolaşıp yemek yiyelim diye bol lokantalı bir yere gittik.


Kuzu büryanı, her ne kadarda ekipsiz bogazımızdan geçmesede, yanlız yemek zorunda kaldım.

Üzüldüğümüde belirteyim hani::(((


Kemah'a varmak için yola çıktık. Tek tük yağmur atmaya başladı. Erzincan Kemah arası 50 km civarında.

Etrafa ve bitki örtüsüne bakıyorum, ayni bizim Niğde.

Burasının avantajı ise fırat nehrinin kolları her tarafı kaplamış. Her dagın dibinden ırmak geçiyor.


Bazı yerler ürpertici, sanki dağı birileri yarmış gibi. Kim bilir kaç yılda bu doğal oluşum oldu. Bazı yerler sanki elle kesilip açılmış gibi. Kemah girişide aynı burası gibiydi.

Akşam üzeri Kemah'tayız.


Vecdi abinin küçük oğlu, acayip yaramaz ve yerinde duramıyor acayipte gaz yemekte. Kol pazularını kontrol edip, sen biraz az bal yemişin, pazular tam şişmemiş demiştim, hemen bala yumuldu. Birazda boks çalıştırdım, artık o bir şampiyon::))

Şampiyon dediğimde öyle hoşuna gidiyordu ki anlatamam.

Tabi ikide bir vecdi abiye girişiyordu, Allah sonlarını hayır eylesin, Vecdi abi bide şampiyon çıktı başımıza diye söylenip duruyordu::)))


Yemek üstüne eko tip meyveler yedik::))

Ertesi gün bir kalktık ki her taraf bembeyaz.


Vecdi abi gidecek yer yok, arılığı bir gezelim mi dedi. Ne yapalım ava gidecektim ama hava yağarken nasıl ava gidilirki, hadi o zaman arılığı bir görelim.


Arılıkta Muhteşem abiyi aradık. Güya avdayız, ayılar için alınan torpil patlatıyoruz.

Kalfada acayip yemiş, fişegi bol buldu, atsın bakalım diyor. O esnada formalite icabı bir keklik vurduk, bir torpil daha patlatıyorum, Vecdi abi yav vurulmuş kekliğe niye sıkıyorsun diye bizi fırlaçılıyor, ama fazla dayanamadı ve abi seni işlettik diye hemen itirafı bastı. Bu vecdi abi bir acayip kimseyi şaka bile olsa, kandırmak istemez. Saf tipik Anadolu insanımız işte.


Vecdi abinin arılık.

Bu sene çok yerde bal olmadı, Kemah'ta bile bal alamayan bir sürü arıcı var.

Vecdi abi bu yıl çok güzel bal hasadı yaptı.

Bu arıya çamur atanlar gibi, buradada çok bilen çokmuş.


Ruşet arıcıları vardı bir ara, birden kaybolup gittiler. Daha sonraları ana arı kutusu nasıl kışlatılır haberleri yapıyorlardı. Bu arı, sanal arıcıların köküne kibrit suyu döktü. Bir aralar bir söz vardı, ne görüntü ne ses var diye. Nedense havlamaları hiç kesilmedi ama görüntüleri hiç yok.

Vecdi abi yılların arıcısı, tüm ırklarla çalışmış, hala bilmediğim çok şey var diye hayıflanır.

Bir kaç kovan açtık, hepside harika görünüyor.

Arılar salkımda, bir kaç arı rahatsız edilince dışarıya fırladı.

Bir başka kovan daha açıyoruz.

Bu esnada inceden kar yağıyor.

Bir başka konu ise kolonilerde rutubet.


Kovanın çatısı iyi izole edilmemiş ise mutlaka kolonide nem ve rutubet olur.

Vecdi abide aynen Mehmet Yüksel'in tavsiye ettiği gibi naylon örtünün üsne gelecek şekilde kapak altında strafor ayarlamış kapak altına.

Mehmet Yüksel de aynısını uyğuluyor.

Kovana naylonu kapatıp, üzerine 2.5 cm strafor koyop kapağı kapatır ve ne rutubet nede nem olmakta.

Kovan örtüsü zayıf olduğunda mutlaka nem olur.

Nerden biliyorsun diyen olacak olursa, ben kovanlarımı fazla sarmam, iki kat çuval örterim, üzerinede kapat mutlaka rutubet oluyor. Benim bölgemdeki rutubetin arıya zarar verdiğini düşünmüyorum. İçanadolu ve doğu gibi aylarca sürecek bir salkım yok, bizde arı en fazla 1 hafta dışarı çıkamasa ertesi hafta mutlaka uçar, uçan arıda içerideki rutubeti devirdaim ederek yok ediyor.

Soğuk iklimde rutubet olur ise arıları mahveder.


Rutubetle ilgili daha fazla bilgi edinmek isteyen aşagıdaki linki tıklayıp okuyabilir.




http://www.aribakani.com/forum/index.php?topic=524.msg3301#msg3301

Bir başka kovan daha. Vecdi abi naylon örtüler uçmasın diyede kovanlara lastik takmış, buda ayrı bir yöntem, tek başınıza rüzgarda bu kovanı açarsanız kapatamazsınız.



Bir kaç kovanda ben açtım, kolonilerin hepside harikaydı. Bu arılık F1- F2 arılardan oluşuyor.

Bizimde en iyi hocamız, arılığınızda elin piçi olacagına sizin piçiniz olsun der sohbetlerinde.

Hala piç arı peşindeyiz yıllardır.

İmam böyle olursa, cemaatı varın siz düşünün.


Biz arılıktayken kar hızlanmaya başladı.


Ben açtıgım kovanların bazısını kapatamadım. Vecdi abi kapattı.

Kemah'a dönüyoruz.


Kemah'ın Erzincan girişi. Sanki birileri yıllar öncesi bu geçiti yararak açmış. Yakından pek grmeyenler anlayamaz bir alt resim bu geçidin biraz daha uzağından çekilmişi. Kemah'ın kuzeyinden geçip giden karasu. Kemahta yönleri karıştırdım, gelene kadarda yönleri tam kafamda oturtamadım. Kıbleye bakıyorum, soruyorum, pusulaya bakıyorum ama kafa bir türlü resetlenemedi::))


Bahsettiğim geçit veya bizim yöremizin deyişiyle gedik.


Bu geçitte hem karayolu, hemde ray var, kardan görünmüyor.

Burası İliç yolu.

Karşımızda ise Melik gazı türbesi ve tarihi mezarlık var, daha yukarısı ise Kemahın mezarlığı.


Vecdi abimin oğlu, Ziya nerden cimbomu tutuyor anlamak imkansız::))


Alıntı;


1071-1228’de yöreye egemen olan Mengücük Beyliği dönemine aittir.Kemah’ın kuzey batısındaki ,kayalık platform üzerinde yapılmıştır.Burası daha evvel Kemah’ın kenar mahallelerinden biri iken, şimdi terkedilmiştir. Halk arasında Sultan Melek olarak adlandırılan türbede,Mengücek beyliği döneminde yaşayan Sultan Melik’in mumyası ve 5 mezar bulunmaktadır. Türbe sekizgen bir plan üzerinde altlı üstlü inşa edilmiş olup,üst kesimin iç kısmında köşeler belirsizleşerek yuvarlak halde horasan sıvayla kaplanmış ve bir kubbe tarzını almıştır.


Yazının devamı bu linkte.

http://www.kemahlilar.com/sayfala.asp?nereye=oku&id=191



Tarihi mezarlardan bir kaç tanesinde gül resimleri vardı, bu taşlar burada yatanın bayan birisi olduğunu ifade edermiş. Mezarda bile kadınlar için işleme yapılmış....


Yukardaki sanduka bu yapı içerisinde.


Türbenin oldugu yerin girişinde ziyaretçilerin çay içtikleri bir yer var. Bizde girip çay içtik. Eskiden bizim köyde böyleydi, sedir ve duvar diplerine halı yastıklar olurdu, çek yatlar çıktı, bu kültürüde yok etti.


Beni yıllar öncesine götüren görüntüler.


Karda kayan minikler, tabi bu yukardan aşagıya kayarken kızağın arkasında oturan biri vardı, babası::))

Dedim ne yapıyorsun, çocuğu kaydırıyormuş, yani sen kaymıyorsun::))


Kemah kalesine çıkıyoruz.

Ağşağıdaki küçük kulube geçmişteki buharlı trenlere su veren pompaymış.


Bu güne kadar İstanbul kalesi hariç, gördüğün en büyük alanlı kale burasıydı.


Karda fazla gezilmiyor ama restore çalışmaları başlamış, tarihi alan üzerindeyiz şu an.


Kalede gezerken bir magaraya girdim. İçeride iki koridora ayrıldı, fenerde yoktu yanımızda foto makinasının ışıgı ile sonuna kadar gittim.


Bir tarafta küçük bir çıkış vardı, belkide zaman içinde kapanmıştır.


Arkamız Kemah.


Daha geride munzur dağı ama tam gözükmüyor. Öbür taraf ise Tunceli imiş.




Vecdi abi kale kenarına gelemedi, ben yüksekten korkarım diyor, banada orada durma buraya gel rahatsız oluyorum diye kıvranıyordu.


Yemlik ve suluk::))

Geçmişte buna bizim oralarda haftan denirdi.

Tahtalardan yapılırdı. Koyunların yemlendiği veya sulanmasında kullanılırdı.

Bir diğer adı ise havuz, tahta ve betondan yapılırdı, şimdi bunlarda saçtan yapılmaya başlamış.

Eskiye oranla koyun ve keçi çok azalmış. Vecdi abi kuzu kesiminin yasaklanması lazım diyor.

Bir başka bilgi ise ben tv seyretmem, geçenlerde Tarım bakanımız bir konuşma yapıyordu.

Konu ülkemiz et ihtiyacı idi.

Kendisi çok önemli bilgiler verdi, bizim ülkemiz küçük baş hayvancılığa elverişli, fakat hayvancılığı bırakan, büyük kentlere göç etti ve üretim azaldı dedi.

Bir başka konu ise biz et hayvanı beslemiyoruz dedi.

1930 Yılında ilk mandafon inekleri ital edilmiş ve bu hayvanlar süt hayvanı, et için değil diyordu. Sözünün sonunda ise bizim insanımız süt hayvanından et ürerti, nasıl mı?

Süt hayvanlarının erkeklerini ete kesti ama ete beslenen hayvanlar kadar olmasada et ihtiyacını onunla karşılamaya çalışıyoruz diyordu.


Arıcı Vecdi abimizin demirci ustası.

Bize hediye yolladıgı, el demirlerini, bu ustamız yapıyormuş.

İkinci günümüzde kar yağışı latında gezilerler bitti, ertesi gün İstanbula dönüyorum.

Sabah Kemah'tan saat 10 otobüsüyle Erzincan'a hareket ettik. Vecdi abi arabasını kar ve buzlanma nedeniyle kullanamadı.

Saat 11 gibi Erzincan'dayız.



Gelişte kuzu büryan yemiştik.

Uğurlarkende illa yemek yememiz lazım. Zaten bu gezide tek yaptıgım şey yemekti. Sabah kalkıyoruz, kavaltı, biraz dolaşıyoruz eve geliyoruz, öğlen yemegi, çarşıya gelip eve yeniden dönüyoruz, akşam yemegi, ye babam yeeee.

Veda yemegimizi güveç istedim, gidip bakmadıkta, kesinlikle her porsiyondan iki kişi doyardı, zor bitirdim.

Her şey için Vecdi abime teşekür ediyorum. Güzel iki gün birlikte olduk, seneye bazı planlarımız var, orası bize kalsın::))

Saat 13:10 da uçağın kalkışı vardı.

Yemekten sonra Vecdi abimizin bir arkadaşı, beni hava limanına bıraktı, vedalaşıp ayrıldık.


Uçak kalktığında Erzincan'ı resimledim ama kardan ancak bu kadar görünüyordu.

Elimde bazı video ve resimlerin bazısını bir başka paylaşıma bırakıyorum.

Saat 15:00 da İstanbul Sabiha Gökçen hava alanına indim.

Hava sıcaklığı 3 dereceydi, ne biçim sıcak bilemezsiniz, hele -17 dereceden gelince::))