Erzincan'lı arıcı Vecdi abim, çoktan beri çıkın gelin diye davet edip duruyordu. Ben çıktım, bizim taş fırınlar, iç işlerini geçemediler::))
Yıllık izindeyim, 2 şubatta iş başı var.
Ne yapayım bende yanlız gittim.
Hava alanında beni Vecdi abim karşıladı. Hala etrafa bakınıyor başka gelen varmı diye, birbirimize çok şaka yaptığımız için olsa gerek.
Biraz Erzincan'da dolaşıp yemek yiyelim diye bol lokantalı bir yere gittik.
Kuzu büryanı, her ne kadarda ekipsiz bogazımızdan geçmesede, yanlız yemek zorunda kaldım.
Üzüldüğümüde belirteyim hani::(((
Kemah'a varmak için yola çıktık. Tek tük yağmur atmaya başladı. Erzincan Kemah arası 50 km civarında.
Etrafa ve bitki örtüsüne bakıyorum, ayni bizim Niğde.
Burasının avantajı ise fırat nehrinin kolları her tarafı kaplamış. Her dagın dibinden ırmak geçiyor.
Bazı yerler ürpertici, sanki dağı birileri yarmış gibi. Kim bilir kaç yılda bu doğal oluşum oldu. Bazı yerler sanki elle kesilip açılmış gibi. Kemah girişide aynı burası gibiydi.
Akşam üzeri Kemah'tayız.
Vecdi abinin küçük oğlu, acayip yaramaz ve yerinde duramıyor acayipte gaz yemekte. Kol pazularını kontrol edip, sen biraz az bal yemişin, pazular tam şişmemiş demiştim, hemen bala yumuldu. Birazda boks çalıştırdım, artık o bir şampiyon::))
Şampiyon dediğimde öyle hoşuna gidiyordu ki anlatamam.
Tabi ikide bir vecdi abiye girişiyordu, Allah sonlarını hayır eylesin, Vecdi abi bide şampiyon çıktı başımıza diye söylenip duruyordu::)))
Yemek üstüne eko tip meyveler yedik::))
Ertesi gün bir kalktık ki her taraf bembeyaz.
Vecdi abi gidecek yer yok, arılığı bir gezelim mi dedi. Ne yapalım ava gidecektim ama hava yağarken nasıl ava gidilirki, hadi o zaman arılığı bir görelim.
Arılıkta Muhteşem abiyi aradık. Güya avdayız, ayılar için alınan torpil patlatıyoruz.
Kalfada acayip yemiş, fişegi bol buldu, atsın bakalım diyor. O esnada formalite icabı bir keklik vurduk, bir torpil daha patlatıyorum, Vecdi abi yav vurulmuş kekliğe niye sıkıyorsun diye bizi fırlaçılıyor, ama fazla dayanamadı ve abi seni işlettik diye hemen itirafı bastı. Bu vecdi abi bir acayip kimseyi şaka bile olsa, kandırmak istemez. Saf tipik Anadolu insanımız işte.
Vecdi abinin arılık.
Bu sene çok yerde bal olmadı, Kemah'ta bile bal alamayan bir sürü arıcı var.
Vecdi abi bu yıl çok güzel bal hasadı yaptı.
Bu arıya çamur atanlar gibi, buradada çok bilen çokmuş.
Ruşet arıcıları vardı bir ara, birden kaybolup gittiler. Daha sonraları ana arı kutusu nasıl kışlatılır haberleri yapıyorlardı. Bu arı, sanal arıcıların köküne kibrit suyu döktü. Bir aralar bir söz vardı, ne görüntü ne ses var diye. Nedense havlamaları hiç kesilmedi ama görüntüleri hiç yok.
Vecdi abi yılların arıcısı, tüm ırklarla çalışmış, hala bilmediğim çok şey var diye hayıflanır.
Bir kaç kovan açtık, hepside harika görünüyor.
Arılar salkımda, bir kaç arı rahatsız edilince dışarıya fırladı.
Bir başka kovan daha açıyoruz.
Bu esnada inceden kar yağıyor.
Bir başka konu ise kolonilerde rutubet.
Kovanın çatısı iyi izole edilmemiş ise mutlaka kolonide nem ve rutubet olur.
Vecdi abide aynen Mehmet Yüksel'in tavsiye ettiği gibi naylon örtünün üsne gelecek şekilde kapak altında strafor ayarlamış kapak altına.
Mehmet Yüksel de aynısını uyğuluyor.
Kovana naylonu kapatıp, üzerine 2.5 cm strafor koyop kapağı kapatır ve ne rutubet nede nem olmakta.
Kovan örtüsü zayıf olduğunda mutlaka nem olur.
Nerden biliyorsun diyen olacak olursa, ben kovanlarımı fazla sarmam, iki kat çuval örterim, üzerinede kapat mutlaka rutubet oluyor. Benim bölgemdeki rutubetin arıya zarar verdiğini düşünmüyorum. İçanadolu ve doğu gibi aylarca sürecek bir salkım yok, bizde arı en fazla 1 hafta dışarı çıkamasa ertesi hafta mutlaka uçar, uçan arıda içerideki rutubeti devirdaim ederek yok ediyor.
Soğuk iklimde rutubet olur ise arıları mahveder.
Rutubetle ilgili daha fazla bilgi edinmek isteyen aşagıdaki linki tıklayıp okuyabilir.
http://www.aribakani.com/forum/index.php?topic=524.msg3301#msg3301Bir başka kovan daha. Vecdi abi naylon örtüler uçmasın diyede kovanlara lastik takmış, buda ayrı bir yöntem, tek başınıza rüzgarda bu kovanı açarsanız kapatamazsınız.
Bir kaç kovanda ben açtım, kolonilerin hepside harikaydı. Bu arılık F1- F2 arılardan oluşuyor.
Bizimde en iyi hocamız, arılığınızda elin piçi olacagına sizin piçiniz olsun der sohbetlerinde.
Hala piç arı peşindeyiz yıllardır.
İmam böyle olursa, cemaatı varın siz düşünün.
Biz arılıktayken kar hızlanmaya başladı.
Ben açtıgım kovanların bazısını kapatamadım. Vecdi abi kapattı.
Kemah'a dönüyoruz.
Kemah'ın Erzincan girişi. Sanki birileri yıllar öncesi bu geçiti yararak açmış. Yakından pek grmeyenler anlayamaz bir alt resim bu geçidin biraz daha uzağından çekilmişi. Kemah'ın kuzeyinden geçip giden karasu. Kemahta yönleri karıştırdım, gelene kadarda yönleri tam kafamda oturtamadım. Kıbleye bakıyorum, soruyorum, pusulaya bakıyorum ama kafa bir türlü resetlenemedi::))
Bahsettiğim geçit veya bizim yöremizin deyişiyle gedik.
Bu geçitte hem karayolu, hemde ray var, kardan görünmüyor.
Burası İliç yolu.
Karşımızda ise Melik gazı türbesi ve tarihi mezarlık var, daha yukarısı ise Kemahın mezarlığı.
Vecdi abimin oğlu, Ziya nerden cimbomu tutuyor anlamak imkansız::))
Alıntı;
1071-1228’de yöreye egemen olan Mengücük Beyliği dönemine aittir.Kemah’ın kuzey batısındaki ,kayalık platform üzerinde yapılmıştır.Burası daha evvel Kemah’ın kenar mahallelerinden biri iken, şimdi terkedilmiştir. Halk arasında Sultan Melek olarak adlandırılan türbede,Mengücek beyliği döneminde yaşayan Sultan Melik’in mumyası ve 5 mezar bulunmaktadır. Türbe sekizgen bir plan üzerinde altlı üstlü inşa edilmiş olup,üst kesimin iç kısmında köşeler belirsizleşerek yuvarlak halde horasan sıvayla kaplanmış ve bir kubbe tarzını almıştır.
Yazının devamı bu linkte.
http://www.kemahlilar.com/sayfala.asp?nereye=oku&id=191
Tarihi mezarlardan bir kaç tanesinde gül resimleri vardı, bu taşlar burada yatanın bayan birisi olduğunu ifade edermiş. Mezarda bile kadınlar için işleme yapılmış....
Yukardaki sanduka bu yapı içerisinde.
Türbenin oldugu yerin girişinde ziyaretçilerin çay içtikleri bir yer var. Bizde girip çay içtik. Eskiden bizim köyde böyleydi, sedir ve duvar diplerine halı yastıklar olurdu, çek yatlar çıktı, bu kültürüde yok etti.
Beni yıllar öncesine götüren görüntüler.
Karda kayan minikler, tabi bu yukardan aşagıya kayarken kızağın arkasında oturan biri vardı, babası::))
Dedim ne yapıyorsun, çocuğu kaydırıyormuş, yani sen kaymıyorsun::))
Kemah kalesine çıkıyoruz.
Ağşağıdaki küçük kulube geçmişteki buharlı trenlere su veren pompaymış.
Bu güne kadar İstanbul kalesi hariç, gördüğün en büyük alanlı kale burasıydı.
Karda fazla gezilmiyor ama restore çalışmaları başlamış, tarihi alan üzerindeyiz şu an.
Kalede gezerken bir magaraya girdim. İçeride iki koridora ayrıldı, fenerde yoktu yanımızda foto makinasının ışıgı ile sonuna kadar gittim.
Bir tarafta küçük bir çıkış vardı, belkide zaman içinde kapanmıştır.
Arkamız Kemah.
Daha geride munzur dağı ama tam gözükmüyor. Öbür taraf ise Tunceli imiş.
Vecdi abi kale kenarına gelemedi, ben yüksekten korkarım diyor, banada orada durma buraya gel rahatsız oluyorum diye kıvranıyordu.
Yemlik ve suluk::))
Geçmişte buna bizim oralarda haftan denirdi.
Tahtalardan yapılırdı. Koyunların yemlendiği veya sulanmasında kullanılırdı.
Bir diğer adı ise havuz, tahta ve betondan yapılırdı, şimdi bunlarda saçtan yapılmaya başlamış.
Eskiye oranla koyun ve keçi çok azalmış. Vecdi abi kuzu kesiminin yasaklanması lazım diyor.
Bir başka bilgi ise ben tv seyretmem, geçenlerde Tarım bakanımız bir konuşma yapıyordu.
Konu ülkemiz et ihtiyacı idi.
Kendisi çok önemli bilgiler verdi, bizim ülkemiz küçük baş hayvancılığa elverişli, fakat hayvancılığı bırakan, büyük kentlere göç etti ve üretim azaldı dedi.
Bir başka konu ise biz et hayvanı beslemiyoruz dedi.
1930 Yılında ilk mandafon inekleri ital edilmiş ve bu hayvanlar süt hayvanı, et için değil diyordu. Sözünün sonunda ise bizim insanımız süt hayvanından et ürerti, nasıl mı?
Süt hayvanlarının erkeklerini ete kesti ama ete beslenen hayvanlar kadar olmasada et ihtiyacını onunla karşılamaya çalışıyoruz diyordu.
Arıcı Vecdi abimizin demirci ustası.
Bize hediye yolladıgı, el demirlerini, bu ustamız yapıyormuş.
İkinci günümüzde kar yağışı latında gezilerler bitti, ertesi gün İstanbula dönüyorum.
Sabah Kemah'tan saat 10 otobüsüyle Erzincan'a hareket ettik. Vecdi abi arabasını kar ve buzlanma nedeniyle kullanamadı.
Saat 11 gibi Erzincan'dayız.
Gelişte kuzu büryan yemiştik.
Uğurlarkende illa yemek yememiz lazım. Zaten bu gezide tek yaptıgım şey yemekti. Sabah kalkıyoruz, kavaltı, biraz dolaşıyoruz eve geliyoruz, öğlen yemegi, çarşıya gelip eve yeniden dönüyoruz, akşam yemegi, ye babam yeeee.
Veda yemegimizi güveç istedim, gidip bakmadıkta, kesinlikle her porsiyondan iki kişi doyardı, zor bitirdim.
Her şey için Vecdi abime teşekür ediyorum. Güzel iki gün birlikte olduk, seneye bazı planlarımız var, orası bize kalsın::))
Saat 13:10 da uçağın kalkışı vardı.
Yemekten sonra Vecdi abimizin bir arkadaşı, beni hava limanına bıraktı, vedalaşıp ayrıldık.
Uçak kalktığında Erzincan'ı resimledim ama kardan ancak bu kadar görünüyordu.
Elimde bazı video ve resimlerin bazısını bir başka paylaşıma bırakıyorum.
Saat 15:00 da İstanbul Sabiha Gökçen hava alanına indim.
Hava sıcaklığı 3 dereceydi, ne biçim sıcak bilemezsiniz, hele -17 dereceden gelince::))