Arılarımızın bir kısmı Mersin aydın'ta. Keşke hepsini getirseymişim diye hayıflanmadan edemiyorum. Resimdeki kişi Fahri Kara. Arılığı beğenmedi, bu böyle olmaz, bu kovanlar yerden kalkmalı, yapılan iş içime sinmedi, bu adamı buraya getirdiniz böylemi gelene sahip çıkıyorsunuz dedi, ben sadece seyrediyorum. Bir kaç kişiyi aradı anında kalaslar bulundu, nakliye için bir kaç kişi aradı, bir baktık malzeme arılıkta.
Doktor kontrolünden uzaklaştık ya, Mersin'de ziraat mühendisi Muhammet beni sahiplenip kontrolü altında tuttu::))
Bu nasıl kontrol anlamak imkansız.
Mersin Aydıncık ve arkadaşım Ekrem Kara, sıcak sudan soğuk suya elimizi sokturmuyor. Bir inşaattan gelen ağaçları kovanların altına koyacağız.
Ekrem'in bacanağı Ali, adaşım benim::))
Bu arkadaşın ismini hatırlamıyorum, o kadar kişiyle tanışıyoruz ki, bir sürü kişi yardım ediyor, isimler yok, biraz ayıp oldu, içinizden yuh diyenler olabilir, yaşlılık zor::))
Yanlız çok iyi balıkçı olduğunu öğrendim, balığa çıkamadık, dolayısı ile isim hatırlanır mı? hatırlanmaz tabi.
Ağaçlar kaba taslak olarak dizildi, fazlalıkları sökülecek ve arıları yerden keseceğiz. Muhammet böyle havalı dururken içinden neler geçiyor siz bilmiyorsunuz, ben biliyorum.
İçinden diyormuş ki, kaç gündür arıların içindeyim, kaç kişiyi arı soktu ben sokulmadım::))
Bir arı iki kaşın arasından yapıştırdı. Okumuş adamın hali bir başka oluyor, hemen biraz çamur sürüp kendisini tedavi etti.
Sonra bana çıkışıyor.Bu Manisa arılarını buraya niye getirdin, arılıkta bir kaç tane Aydın ve Muğla arısı var, ayrıca en sakinleri olmasına rağmen dokundun mu terör estiriyor. Onlar Manisa değil diyorum, ha Muğla ha Manisa Eğe arısı değil mi diyor.
Muhammet' de birde boşta duran branda varmıştı, boş malzemeleri branda ile örttük.
Mahallede her gün bir hanede ekmek yapılıyor. Allaha şükür hiç birisi bizi davet etmeden geri kalmadı, bizde kırmadık, bol bol bazlama yedik.
Bu nasıl iş anlamadım, daha acıkmadan, bir başka yerden davet alıyorsun. Belkide hayatımda bu kadar kısa sürede böyle çok bazlama yememişimdir. Sadece bazlama mı?
Aydıncık baştan sona sahil, o kadar çok balık çeşidi var ki. Bu yıl bol bol palamut yakalamışlar, ben orada iken mercan zamanı idi, çalışmaktan vakit bulup bir türlü balığa çıkamadık. Resimdeki balığın ismi ise sokan balık. Sırtında bir iğnesi var, size ölüyken bile dokunsa elinizi şişiriyor.
Aydıncık ilçesinin en meşhur balıkçısı, tüpsüz 50 metre dalıp zıpkınla balık avlıyormuş, hep zıpkınla balık avlamak istemişimdir ama 50 metre dalınır mı?
Birde benim bildiğim 35 metreden sonra daldın mı vurgun yersin Allah korusun.
Bu arada sokan balıkların lezzeti süperdi, arada kaynamasın.
Her evde böyle bir aparat var, ister ocak deyin, ister mangal deyin, normal teneke veya kovaya altına ızgara konulmuş, içertisi betonla kaplanmış, ve közü atıyorsunuz, bir güğüm suyu 10 dakika da kaynatıyormuş. Çayınız ise közde demleniyor ve hiç soğumuyor.
Bol bol közde demlenmiş çay içtik. Bu arada bu çay kaynayan yerde bazlama yapılıyor, yan taraftaki resimleri paylaşmayayım ayıp olmasın::))
Gündüzleri çalışmaktan bazı işlerde aksama oldu, kekleri akşam üzeri poşetledik, tüm komşular kek paketleme işine katıldı. Resimdeki kişi bizim Ekrem'in kayın biraderi, Veysel. Veysellerin bu yıl 50 kovan arıdan 35 kovan sönmüş, şimdilik 15 kovanları var. Bahara bir kalanlar çıksın bakalım, bölme usulüyle biraz sayıyı artırırız. Gerçi buradaki arılarda Muğla arısı gibi oğul manyağı. 10 Çıta arı olmadan oğul veriyorlarmış.
Kekleri zayıf ruşetlere takviye amaçlı hazırlamıştım ama bizim Ekrem ben geldikten sonra iki sefer ruşetlere bakım yaptı, invert şurup için şeker ve krem tartar bırakmıştım, bir seferde şuruplamış. Böyle arıcılığa ne varki. Korkum ruşetler aç kalıp sönmesindi ama böyle bakım olduktan sonra ruşetlere kışın kat atarız be::))
Şimdi anladınızmı arıların hepsini götürmediğime niye üzülüyorum::((
Ortadaki çocuk ise Halil. O kadar zeki olmasına rağmen kimseyle iletişim kuramıyor, duymasında sorun yok, işine gelirse bir kaç kelime konuşuyor. Siz bir deyin o iki diyor, böyle bir zıt yapısı var. Özel eğitim veriliyor, bizleri biraz izledi ve kekleri paketledi ve yaptıklarını kendisi ayrı dizdi. Ne söylerseniz tersini yapan birisi.
Bu sera dikkatimi çekmişti. Tüm fideler mafolmuş dedim, bunu bilinçli yapıyorlarmış, fide hızlı gidiyorsa bazı organik asitler verip bitkiyi bir kaç gün bayıltıyorlarmış. Buna niye gerek duyuyorsunuz dediğimde, fide yavaş gelişir ise kökleri ve gövdesi kuvetli oluyormuş verimde ona göre oluyor. Bir kaç gün sonra bu görüntü kalmıyor.
Bu kadar kısa sürede Mersin Aydıncık yöresel yemeklerinin hepsini nasıl yiyeyim, hızlandırılmış menü gibi az dolaşıyoruz bir başka yerde bir başka yemek ve sofradayız.
İzin süremi biliyorlar, ben çaktırmadan bilet alayım ve bir akşam ayrılmam lazım sıkılıyorsunuz bu kadar ilgiden.
Bizim mühendisi aradım, Muhammet kardeşim çaktırmadan bana bir bilet al yarın akşama gideyim, tamam abi dedi, akşam yemekte Ekrem'e diyor ki bu gün Ali abi beni arayıp böyle dedi::((
Karar, buraya sen kendin gelirsin ama gitmene biz izin veririz....::((
Bu menüde mühendisimizin kendi elleriyle yaptığı bir tepsi makarna var, adı makarnaydı, içinde o kadar çok şey var ki.
Buradaki kişiler ağaç aşısı konusunda çok ustalar. Hele bir aşı söylediler bahara yapacağım, taze üzüm filizini çapraz kesip, bir başka üzümden aynı kalınlıktaki üzüm filizini keserek bantla yapıştırıyormuş, yeşilken ve bunu ilk uygulayan 70 tane üzerinde deneme yapmış hepsi tutmuş, düşünsenize, bir üzümünüz var, her bir dalı ayrı cins üzüm, bahara deneyeceğim. Resimdeki ise mayıs haziran aylarında çokça yapılan göz veya yaprak aşısı görülüyor.
Mersin civarında ve bir çok yerde bilinen bir mantar çeşidi, sadece isimi yörelere göre ismi değişiyor. Aydıncıkta çam mantarı diyorlar. Markette kilosu 3 liradan satılıyor, sıradan bir markette değil, ilçedeki en büyük marketti.
Çam mantarı, küf yapıyor, demelerine göre peynirdeki küfle bu aynıymış.
Gebze'ye gelirken biraz mantar getirmiştim, evdekiler tadına bile bakmadı. Pişirip pişirip kendim yedim, tadı çok güzel.
Yaban mersini veya murt. İlk başlarda bayağı bir alışmakta zorlandım, şimdi her gün avuç avuç yiyorum.
Yaban mersini yavaş yavaş bitiyor, hazıra dağ dayanmazmış, murt dayanır mı::))
Yer fıstığı. Taze yeni sökülmüş yer fıstığı. Yemesi başlarda pek hoş olmuyor, çiğ bir kokusu var. Zaman içinde tadına alışıyorsunuz.
Alışamayanlar fıstıkları hafif kırıp, tuzlu suda kaynatıyorsunuz, çiğ kokusu kalmıyor, şimdi her türlüsüne alıştım.
Minicik greyfurt ağacı meyvelerden yıkılıyor.
Muz çiçeği.
Muz çiçekleri tuttuğunda altından muz meyvesi çıkıyor. Söylemlere göre bir fide 150 kilo muz verebiliyormuş, henüz yerli muz yemedim, demek ki nasip değil.
Hurma, bana uzun süre yetecek.
Ekrem bahçelerinden bir salkım kesip, bunu götür evinde bir yere as, olanları yersin dedi. Normalde bu hurmalar yemyeşil oluyor, olgunlaşmaya başlayınca sararıyor, tam olmaya başladığında ise kahverengi leşince ye.
Taze hurma. Arabistan'da taze hurma vardır, hac ve umreye gidenler, son gün marketlerden aldığı hurmaları evlerine getirirler. Normal şartlarda olgunlaşmış taze hurmalar doğal ortamda bozuluyor.
Keşke her bölgeye arı götürebilseydik, görmediğiniz, bilmediğiniz yemediğiniz, neler var neler::)))
Aydıncık yolculuğu çok zor ve zahmetli olmuştu, sonrası, sanki sanal cennete düştüm, hep sıkıntı çekilir mi, arıcılığın diğer tarafları süper::))
Birde birisi arılarını, kontrol edip gerekenleri yaptı mı, kebap, kebap::))
Yani magazin şart......